İstanbul gibi kentlerde okul alanları rant alanlarına dönüşürken bu küçük anaokulu kendine kentin en önemli yerinde hayat buldu. Bu alanın; çocukların kendi hayal dünyalarını inşa etmeye imkan tanıyacağı bir alan olarak algılanması benim için çok önemli. Mimari tasarım da, bu hayal gücünü tetikleyecek bir arka plana ait okumaları içermelidir diye düşünüyorum.
Çocukların zaman ve mekan algısı bizlere göre çok farklıdır… Yaşamları, mekan ve zaman sınırlamalarının ötesinde bir zenginlikten beslenir. Resim çizmek, koşmak, oynamak… doğaları gereği ne yapmak istiyorlarsa tek gerçek odur, onlar için. Bu bizler gibi programlanmış bir hayata çok uzak bir döngüdür..
Çocuklar dünyayı ilk başta görsel ve işitsel uyarıcılarla kavramaktadır. Bebeklikten itibaren, dokundukları sıralardan tutun her şeye, oynadıkları oyuncağa kadar her şey farkında olmadan zihinsel gelişimlerine etki eder. Mimarinin de aynı anlamda, kolektif belleğe yerleştirdiği imgeler, doğrudan çocuk dünyasını şekillendirir. Çocuğun tüm zihinsel, ruhsal gelişimini etkileyen bir araç olarak mimarinin, ölçekten ziyade ifadesinin ne olduğu ve çocukların algı dünyasına ne söylediği önemli. Dünyayı formlar üzerinden kavrıyor; malzeme ve ışık üzerinden anlamlar yüklüyoruz. Bu noktadan, anaokulu çağındaki bir çocuk bir yapının içinde nasıl rahat hisseder, kendini o yapıya nasıl ait hisseder noktasından başlamak gerekiyor. Hem onun ölçeğine hem de yetişkin kullanımına uygun bir kurgu, dengeli bir tasarım yöntemi izlemek gerekiyordu.
Projeye başlarken; çocuk dünyasına ilişkin “oyun” ve “imge” konuları üzerinde “origami oyunu ile elde edilmiş bir ev” metaforu üzerine bir senaryo geliştirdik. Çocuğun algı dünyasında ev imgesi somutlaşmıştır, size ilk çizdiği şey çatı ve duvarlardır. Çatı, form olarak, sığınma, aidiyet gibi mekan hissini veren önemli bir dile sahiptir. Bu projenin çıkış noktasında hisler yer almaktadır… aidiyet, özgürlük, ölçek gibi…
Çocuklar, projenin olduğu Kozyatağı bölgesinde, okula gelirken yürüdükleri, 15-20 katlı apartmanların gölgesinde, -binaların kendisini belki hiçbir şekilde göremedikleri -hatta kaldırım taşlarının yüksekliğinde adım atamadıkları- bir kentsel doku içinde yürüyerek bu okula geliyorlar. Karşılaştıkları şey, gelirken tecrübe ettiklerine zıt, tamamen kendi ölçeklerinde, topraktan aldığını çatısında kullanarak, aldığını vermeyi hedefleyen bir okul yapısı… Özgürlük veren, algı dünyasına göre şekillenmiş derslikleri, içerideki ve açık oyun alanlarından oluşan bir anaokulu….
Sürdürülebilirlik, bugünün koşullarında mimarinin ayrılmaz bir parçasıdır. Sürdürülebilirlik kavramı, bir yaşam modeli olarak mimari ile buluştuğu zaman gerçek bir anlam ifade eder. Bu kavram, anaokulu projesi eğitim sisteminde de aynı ilkeler üzerine geliştirildiği için değerli bir karşılık bulmaktadır.
Diğer taraftan da mimari bu kavramlar üzerine inşa edilirken, tasarımı oluşturan formların sürdürülebilirlik kriterleri çerçevesinde fonksiyonel sonuçları da sürece dahil edildi.
Mimari yapı elemanları da bu –aynı çatı formunda olduğu gibi- bu kavramsal endişelere tercüman olmaya çalıştı.
Ev-sınıf olgusunu oluştururken ortaya çıkan tepedeki ışıklıklar, kuzey ışığını doğrudan içeri alır ve mekan içinde homojen ve kaliteli aydınlatma sağlayarak elektrik tüketimi azalıyor. Sınıf içlerindeki çatı form olarak akustik bir yüzey oluşturmakla birlikte seçilen akustik kaplama panelleri de bu etkiyi kuvvetlendirdik.
İçerideki oyun alanının tavanı kırık plak tasarımıyla, bir yandan homojen kuzey ışığını içeri alırken, diğer taraftan, doğru yerleştirilmiş PV paneller aracılığıyla da elektrik enerjisi üretimine olanak sağlamaktadır.
Kış bahçesinin tasarımda girdi olarak bulunduğu alan, hem sera alanı kullanılabilmesi, hem de kışın ısı enerjisini bodrum kat mekanlarında kullanmaktı. Yapının dışındaki origami oyunu çıkışını yaratan, prizmatik hareketler, güney yönünden gelen güneşi kesmek amacıyla oluşturulmuş tasarıma önemli katkı sağlayan metabolik bir forma sahiptir. Sınıfların önündeki güneş kırıcılar ise, farklı mevsimlere göre yönlenme açıları değiştirilebiliyor ve öğretmenler tarafından rahatlıkla yönlendirilebiliyor. Işığın daha az olduğu kış dönemlerinde daha geçirgen hale getirilebilir, güneşin etkin geldiği yaz zamanlarında kapatılarak kullanılabilir. Mimarideki her bir biçimin arkasında, belli bir karar ve süreklilik var.
Bodrum katta yemek alanı, laboratuvar, atölye, dans-müzik odası, uyku odası ve depo alanları var. Kış bahçesi ile, faaliyet sınıfları, laboratuvar ve yemek salonu ilişkisini önemsedik, mekan hem bu ilişkiyi kuruyor, hem mekana aydınlık veriyor hem de iklimlendirme imkanı sağlıyor.
Bunun yanısıra; anaokulu projesi, 1200 m2 lik bir kapalı alana sahiptir. Bahçesi ise 1.600 m² dir. Bu bahçe üzerinde çeşitli meyve ve diğer yenebilir bitkilerden oluşturulan bahçesinde permakültür çalışmaların uygulanacağı alanlar da oluşturuldu.
Yeşil yapı prensipleri üzerinden özellikle yeşil çatı uygulaması ile yağmur sularının arındırılması, yağmur sularının kullanımı ile kanalizasyon sisteminin yükünü azaltma, güneş enerjisinden yararlanma, doğal ışıktan verimli faydalanma, yeşil katmanların güneş ışınlarını yansıtmaması sayesinde sera etkisini oluşturan yansımaları azaltması, doğru ışık yönü ve izolasyon değerleri ile enerji tasarrufu sağlanması, yeşil çatı katmanları ile oksijen üretilmesi izolasyon sistemleri ile ısıtma-soğutma maliyetlerinin ve karbondioksit salınımının azaltılmasını amaçladık. Ayrıca gerek sınıf içleri gerek oyun alanlarındaki çocukların temas ettikleri, her türlü malzeme ve mobilya sürdürülebilirlik endişeleri çerçevesinde özel olarak tasarlandı veya seçildi.
Bahçe alanı içinde perma kültür çalışmaları için tarh alanları oluşturuldu. Aynı zamanda iklimlendirme amaçlı sıcak duvar(Trombe Wall) olarak kullandığımız iç bahçe alanı da bu amaca eşlik eder. Özellikle kışın, bodrum katın ısıtılmasında katkısı olacak bir mekan…
Yer: Kadıköy, İstanbul
Tarih: 2013-2016
Fotoğraf: Büşra Yeltekin, Orhan Kolukısa